Nevşehir İl Müftüsü Kazım Güzel camiler ve din görevlileri haftası münasebetiyle yayınladığı mesajında; "Yüce dinimiz İslam’ın en temel gayesi; erdemli birey, faziletli toplum ve huzurlu bir dünya inşa etmektir. Allah’ın vahiy ve peygamberler vasıtasıyla vazettiği bütün hükümler, gönderdiği bütün değerler, bu idealin gerçekleşmesine matuftur

Bu yolda olmanın en önemli göstergesi de iman ve istikamettir. Bu idealin bir tezahürü olarak Mevlid-i Nebi, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle Başkanlığımız bu yıl “Peygamberimiz, İman ve İstikamet” konusunu faaliyet teması olarak belirledi. 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) insanlığa gönderilen peygamberler halkasının, ilahi çağrının son temsilcisi ve kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatacak hakikat mesajının en son ve kıyamet kadar vahyi ilahinin tebliğcisidir. İnsanlığın yolunu yönünü kaybettiği, adeta ruhunu yitirdiği bir zaman ve zeminde, Erhamürrahimin olan Rabbimizin alemlere rahmet olarak gönderdiği merhamet elçilerinin sonuncusudur. Bu noktada Hz. Peygamber bizim için en güzel rehber ve kalıcı örnektir. 

Örnek aldığımız, yolumuzu güzelleştirmek için sünnetine uyduğumuz, övgüye layık olan, efendimiz, rehberimiz, örneğimiz, önderimiz, şefaatçimiz, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’dır. Dünya ve ahiret saadeti olan dinin, doğru anlaşılabilmesi ve gerçek anlamda insanlığı şahsiyet sahibi yapabilmek için iyi bir modele ihtiyaç vardır. Allah Teala’nın beşeriyete en son gönderdiği ve kıyamete kadar en güzel örnek/üsve-i hasene olarak görevlendirdiği Hz. Muhammed’dir. 

Yüce dinimiz İslam’ın gayesi, erdemli birey, faziletli toplum ve huzurlu bir dünya inşa etmektir. Bu gayeye uygun bir hayatın en önemli göstergesi de iman ve istikamettir. İman; bir şeyi gönül huzuru ile benimseme, ona içten ve yürekten inanmadır. İslâm’a göre iman, Peygamber Efendimizin Yüce Allah’tan getirdiklerinin doğru olduğunu kabul edip, onlara gönülden inanmaktır. Allah"a iman esas itibariyle onun yüceliğini, bir ve benzersiz olduğunu, kulluğa lâyık olanın, sadece O olduğunu, kalpten onaylamaktır. Allah"a imanın kalp ile tasdikten sonraki boyutu dil ile ikrardır. Bu bağlamda bilgi, tefekkür ve tecrübelerle tahkiki boyuta taşınmış bir iman, insana yaratılış gayesini ve sorumluluklarını hatırlatan, kimlik kazandıran ve onu özgürleştiren büyük bir nimettir. Aynı zamanda insanı Allah’ın rahmet deryasına daldıran, lütfuna mazhar kılan ve en doğru olana yönelten ilahi bir rehberdir. Rabbimizin “Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları, kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine ulaştıran dosdoğru bir yola iletecektir.” fermanı, bu hakikate vurgu yapmaktadır. (Nisa, 4/175.) Bu ayet, aynı zamanda imanın hem gereği hem de neticesi olarak istikamete (sırat-ı müstakime) işaret etmektedir. 

İstikamet ise Kur’an ve sünnet ilkeleri doğrultusunda asil bir duruşa karşılık gelmektedir. Bu yönüyle kuşatıcı bir kavram olan istikamet, imanla Allah’ın emniyetine sığınmak, imanı ibadete ve güzel ahlaka dönüştürmek, fıtrata uygun olmayan ve yaratılış gayesinden uzaklaştıran her türlü söz ve davranışı terk etmek anlamını içermektedir. Bir başka ifadeyle istikamet, söz, düşünce, tutum ve davranışların, “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hud, 11/112.) ilahi fermanı doğrultusunda karar ve anlam bulmasıdır. Anlamını yitirmiş bir hayatın, varoluş amacından sapmalar barındırdığı aşikârdır. Zira hayatı anlamlı kılan değerler, insanın varoluş gayesi ekseninde şekillenmektedir. 

İstikamet, kişinin imanla Allah’ın emniyetine sığınmasıdır. İman hayatımızı anlamlandıran en yüce değer, bütün bir benliği ve varlığı kapsayan en temel disiplindir. İman etmekle kişi, hem kendi varlığına, hem bütün var oluşa, hem hayata, hem de ölüm ve sonrasının anlamına ilişkin sorulara cevaplar bulur. İman, insan olma şerefini kul olma bahtiyarlığı ile bütünleştirir. İnsana dünyada yaratılış gayesine uygun bir yaşama bilinci aşılar; onun davranışlarını şekillendirir, fikir ve kararlarına yön verir. 

İstikamet üzere olmak imanı hayat kılmakla, imanı ibadete ve güzel ahlaka dönüştürmekle mümkündür. 

İstikamet, kişinin kendisinin belirlediği/belirleyebileceği bir ölçü olmadığı gibi, kendi doğrusu da değildir. İstikametin ölçüsünü belirleyen Yüce kitabımız Kur’an ve onu yaşanılır bir hayata dönüştüren Peygamber Efendimizin sünnetidir. 

Diğer yandan aynı haftaya denk gelen Camiler ve Din Görevlileri haftası münasebetiyle, Camilerin lahuti ve nurani sinesine hayatlarını vakfeden; mihrabından, minberinden, kürsüsünden, minaresinden hakkın ve hakikatin sesini yükselten din görevlilerimiz bahtiyar bir zümredir. Hiçbir zümre Allah’ın ve peygamberin övgüsüne onlar kadar mazhar olmamıştır. Ehliyet ve liyakatten, sadakat ve güvenden zerre taviz vermeden; büyük bir özveri, ortak bir ideal ve engin bir yürekle din hizmeti sunan hademe-i hayrat, din görevlilerimiz milletimizin hizmetinde olmuştur. 

Bu,itibarla da İslam’ın rehberliğine ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olan, birlikte huzura durduğumuzda yanımızda olan, Kur’an’ı öğrenmek ve anlamak istediğimizde yanımızda olan, günde beş vakit kurtuluşa çağrısıyla yanımızda olan din görevlilerimiz olmadan düşünülemez.
Ülkemizin aydınlık dolu yarınlarının inşasında, İslam dininin samimiyet dini olduğunu içtenlikle benimseyen, buna uygun davranışlar içinde bulunan ve bulunması beklenen, misyonuna sahip çıkarak gelişmeler ışığında vizyonunu oluşturan din görevlilerimizin, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı kutluyor ve bütün personelimize hizmetlerinde üstün başarılar diliyorum. 

Bu duygu ve düşüncelerle ‘’Mevlidi Nebi’’haftamızın hayırlara vesile olmasını, genelde tüm insanlığa özel biz ümmetine vahyin rehberliğinde, sünnetin siretinde, haftamız hayırlı mübarek olsun" ifadelerinde bulundu.  

MÜFTÜ